Eskişehir en fazla değişimin ve önemli gelişimin yaşandığı şehir diyebiliriz. Bu değişimler hakkında bilgi verir misiniz? Bu bağlamda gerçekleştirdiğiniz projelerin konu ve kapsamını neye göre belirliyorsunuz?
Yılmaz Büyükerşen: Uzun yıllar Eskişehir İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi’nde yöneticilik ve akademi başkanlığı ile Anadolu Üniversitesi’nde rektörlük yaptıktan sonra 1999 yılında Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı oldum. O tarihlerde Eskişehir, ne yazık ki, bugünkü görünümüyle kıyaslanamayacak ölçüde, adeta kasaba görüntüsünde olan bir şehirdi. Kendisi, büyükşehir statüsünde idi ama gerek sahip olduğu şehircilik anlayışı ve bu anlayışın uzun yıllar tezahürü sonucu kaderine terk edilmiş sıradan bir Anadolu şehriydi. Mimari yapısı, alt ve üst yapısı, sosyal yaşamı son derece sönük, kültür-sanatla ilişkisi neredeyse kesilmiş bir kentti. Göreve geldiğim ilk yılın, 1999, bir kaç ay sonrasında 17 Ağustos depremini yaşadık. Ülkemizin yaşadığı en büyük felaketlerden biriydi. On binlerce insanımızı yitirdik, Eskişehir’de de 33 kişiyi kaybettik. Öylesine bir ortamda bizim her şeye sırtımızı dönüp, yalnızca kendi şehrimizle ilgilenmemiz düşünülemezdi. Bütün belediye olanaklarımızı deprem bölgelerine gönderdik. Allah’tan en büyük dileğim, böyle bir felaketi bir daha yaşamamamızdır.
Biz de bu dönemi farklı bir şekilde değerlendirdik. Ortak Akıl Süreci şeklinde adlandırdığımız bu dönemde, Eskişehir’in sorunlarını, bu sorunların önceliklerini, çözüm yollarını konuştuk, tartıştık, şehirdeki hemen herkesimin fikirlerini ve çözüm önerilerini alarak, uzun vadeli bir yol çizdik kendimize. Kağıt üzerinde projelerimizi hazırladık.
Depremin yaralarını belli ölçüler içinde olsa da, sardıktan sonra derhal çalışmaya başladık. Eskişehir içinden geçen Porsuk’u Islah Projemiz öncelikle ilk başladığımız projeydi. Ardından şehir içi toplu ulaşımı çağdaş bir şekle büründürmek için tramvay projesini hazırladık. Burada önemli bir ayrıntıyı dile getirmem gerekiyor. Tüm bu projelerin maliyetinin yarısını yabancı krediyle karşıladık. Avrupa Yatırım Bankası, Kuzey Ülkeleri Yatırım Bankaları projelerimizi fizibl buldukları için kredi vermeyi kabul ettiler. Ancak bu kuruluşlar, kredi verdikleri projeleri çok yakından takip ederler ve her adımı, onların kontrolünde gerçekleşir. Bu da beklenenden biraz daha uzun zaman alır.
1999’dan itibaren genel çizgimizi ve vizyonumuzu ortaya koyduk ve çalışmaya başladık. Aynı azim, kararlılık ve şevkle çalışmaya devam ediyoruz.
Oluşturduğunuz rekreasyon alanlarının bu gelişmeler içerisindeki önemi nedir? Önümüzdeki süreçte yeni projeler gerçekleştirmeyi planlıyor musunuz?
Yılmaz Büyükerşen: Ben içinde yeşilin olmadığı hiçbir yaşam alanı tasavvur edemiyorum. Evinizin önü, yürüdüğünüz yol, oturup soluklandığınız park, ailenizle birlikte birkaç güzel saat geçirmek için gittiğiniz büyük parklar. Yeşil, hayatımızın her alanında olmalı. O nedenle, benim Anadolu Üniversitesi Yunus Emre Yerleşkesi’ni biçimlendirirken, planlamalarımızda ağırlık verdiğim en önemli nokta buydu. Şimdi içine girenlerin dışında, hemen önünden geçen çevreyolunu kullananlar bile Yunus Emre Kampüsü’nün, yeşillere bürünmüş o halinden etkileniyorlar. Üzüldüğüm bir nokta var yalnız, son yıllarda kampus içindeki yapılaşma biraz kontrolden çıkmış gibi. Bu durum beni endişelendiriyor. İşte aynı şeyleri şimdi de Eskişehir için düşünüyorum, bunun için de 1999’dan beri öncelikli hedeflerimizden biri “Daha yeşil bir Eskişehir…” Bunun için de, irili ufaklı bir çok parkın yanında, bulvar ve refüj ağaçlandırmaları, çiçek düzenlemeleri yaptık. Türkiye’nin en büyük tematik parklarından ikisini Eskişehir’e kazandırdık, Kentpark ve Sazova Bilim Kültür Parkı.
Önümüzdeki süreçte de, diğer bir çok alanda olduğu gibi rekreasyon ve yeşil alan konusunda yeni çalışmalarımız olacak elbette. Ancak şimdilik sürpriz olarak kalmasını istiyorum.
Sizce rekreasyon alanları oluşturmak konusunda belediyelerin sorumlulukları nelerdir? Büyükşehir Belediyeleri ve yerel yönetimler olarak düşünülürse, sürdürülen çalışmalarda başarı sağlayabilmek için nasıl bir yol izlenmesi gerekiyor?
Yılmaz Büyükerşen: Şehirlerin çevre düzenlemeleri açısından daha çok yeşile kavuşturulmaları belediyelerin öncelikli çalışmalarından ve görevlerinden biridir. Ne yazık ki, ülkemizdeki birçok şehirde kişi başına düşen yeşil alan miktarı Avrupa ortalamalarının altında. Çünkü Türkiye’de, yatay değil dikey bir büyüme yaşanıyor şehirlerde. Bu da, şehir merkezindeki alanların yeşil alandan çok rant amaçlı yapılaşma için kullanılmalarını getiriyor. Bizim Eskişehir’deki en büyük avantajlarımızdan biri, hemşehrilerimizin yeşile olan isteği ve tutkusu. Yaptıklarımız korunuyor kollanıyor, ayrıca Eskişehirliler için yeşil her zaman ilk öncelik. Bugün Ankara, İstanbul gibi büyük şehirlerimizde bir takım tesisler ve yeni projeler için bile olsa, ormanların nasıl göz kırpmadan yok ediliyor olduğunu görüyor ve bundan derin bir endişe ve üzüntü duyuyorum.
Kültür ve sanat konusunda dünyada örnek alınan çok önemli çalışmalar gerçekleştiriyorsunuz. Kardeş Şehirlerle iletişiminiz mükemmel. Bu yıl Shining Star Awards’da aldığınız 3 ödülden biri de “Uluslararası Eskişehir Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivali” ile “En Başarılı Festival” kategorisindeydi.
Peki neden çocuk ve gençlik tiyatroları? Bu alanda uluslar arası bir festival düzenleme kararınıza etki eden faktörler nelerdi? Bu festival nasıl başladı ve nasıl bir gelişim gösterdi?
Yılmaz Büyükerşen: Bizim için yani Eskişehir için kültür ve sanat ne kadar önemliyse, çocuklarımız ve gençlerimiz de bir o kadar önemli. Hatta çocuklarımızı ve gençlerimizi her şeyin önüne koyan bir anlayışımız var. Zira, Eskişehir’de yaptığımız her yeni hizmet ve projenin özünde bu şehrin çocukları ve gençleri vardır. Çünkü onlar, nasıl bu ülkenin, hepimizin geleceğiyse, aynı şekilde, onlar Eskişehir’in de geleceği demektir. Ne kadar eğitimli, çağdaş, aydın, sanat ve kültürü özümsemiş çocuklar ve gençler yetiştirebilirsek, bu şehir gelecekte de o kadar eğitimli, çağdaş, aydın, sanat ve kültür dolu bir şehir olur. İşte bu nedenle biz, yalnızca tiyatroda ya da kültür-sanatta değil, her alanda önceliği gençlerimize ve çocuklarımıza veriyoruz.
Son yıllarda sevinerek görüyoruz ki, gençlerimiz ve çocuklarımız ilkokuldan başlayarak tiyatro ve müzik yapmayı seviyorlar, okullarımızın yöneticileri de, en azından büyük çoğunluğu ve şimdilik, çocuklarımızı bu konuda teşvik ediyorlar. Yılsonu müsamereleri, daha sonra, okullardaki tiyatro kolları, üniversitelerde tiyatro kulüpleri, güzel şeylerin üretilmesine hep aracı oluyorlar. Biz Eskişehir Büyükşehir Belediyesi olarak da, hem kendi çocuklarımızı ve gençlerimizi bu alanda teşvik etmek hem de uluslararası alanda diğer ülkelerin gençlerinin deneyimlerini paylaşmak amacıyla böyle bir festival yapmaya karar verdik.
Uluslararası Eskişehir Çocuk ve Gençlik Tiyatroları Festivalimiz 2005 yılında başladı. Bu yıl 11’ncisini yapacağız. Geride bıraktığımız 10 festivalde 300’den fazla oyun sahneye konuldu. Bir çoğu her yıl olmak üzere, 20’den fazla ülke katıldı ve bu oyunları Eskişehir’de 100 binin üzerinde çocuğumuz ve gencimiz izledi. Bu yıl da Mayıs ayında 11’ncisini gerçekleştireceğiz.
Son sorum Türkiye’de türünün tek örneği olan Yılmaz Büyükerşen Balmumu Heykeller Müzesi ile ilgili. Balmumu heykel yapmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz?
Yılmaz Büyükerşen: Balmumu heykel yapmaya karar vermemin hikayesi ilginçtir. Merkezi İngiltere’de bulunan Madam Tussauds Müzesi’ni ziyaretimde Atatürk’ün balmumu heykelini görmemle başlar bu hikaye. Son derece kötü bir Atatürk heykeliydi, öncelikle hiç benzemiyordu. Önündeki isim yazan tabelayı görmeseniz tereddüt bile edebilirdiniz Atatürk olup olmadığı konusunda. O an karar verdim. Balmumu heykel yapmak farklı bir takım malzemeleri ve bilgiyi gerektirir. Bir süre bu konu üzerine çalıştım. Gerekli bilgileri edindikten sonra, malzemeler ve bu malzemelerin nasıl birleştirileceği konusunda, daha çok deneme-yanılma yöntemiyle çalışmalar yaptım. Sonuçta her ısrarlı ve inatçı çaba gibi başarıya ulaştım. İlk balmumu heykelim Atatürk oldu. Onu Anıtkabir Müzesi’ne hediye ettim. Daha sonra Anıtkabir’e iki heykel daha yaptım. Ayrıca Koç Holding’in Beko Şirketi’nin finansmanı ile Londra’daki Madam Tussauds Müzesinin atölyelerinde oradaki yeni bir Atatürk heykeli için çalışmalara katıldım. Türkiye’de pek çok kurum ve kuruluş için yaptığım balmumu heykellerden sonra Eskişehir’de 100’den fazla yerli ve yabancı ünlü kişinin heykellerinden oluşan kendi müzemi kurdum.
Balmumu heykellerin tarihle ve ünlü kişilerle insani bir temas kurduğunu söylüyorsunuz. Buna dayanarak en yoğun hissiyatı hangi balmumu heykelin yapımı esnasında yaşadınız?
Yılmaz Büyükerşen: Her sanat eseri, sanatçıyı etkiler, izlerken de yaparken de. Ben de yaptığım her balmumu heykelde heyecanlanıyorum. Çünkü bu heyecan olmazsa, olmaz. Ama illa ki, öncelikli bir tercih belirtin derseniz, elbette Mustafa Kemal’in balmumu heykelleri.